Dolar 32,2066
%0.01
Euro 35,0486
%0.12
Altın 2.528,380
%1.11
Bist-100 10.743,00
%0.93

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

KR - ZARAR

Şeytan ayrıntıda gizlidir. Üstelik tüm şeytanlar. Herkesin kendi şeytanı var ya… O üzere böyle söyledim. Kendi şeytanını görebilmen için, ayrıntıya odaklanman gerekiyor. Hayatının ayrıntısına… Ya da ayrıntılarına…
 
Merkezinde cirit attığımız devr-i alem sancısı… Şeytan her yerde… Biz de… Bitmedik, bitmeyeceğiz. Kemal Sunal’ ın  “Deli Deli Küpeli” filmindeki bir sahnede, Eşkıya Yılanoğlu’ na dediği gibi: “Ben vuruldukça çoğalırım Yılanoğlu! Benimle baş edemezsin.” Filmin orjinali, Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı “Buzlar Çözülmeden” adlı tiyatro oyunu. Fehmi Bey, farkındaymış her şeyin. Biz geç kalmışız. Bir kış mevsiminde ansızın fark etmiş. Biz ise kaç kara kış yedik, ama daha dün açtık gözümüzü. Fiyakalı yaşam bekledik. Umduk. Cilalı laflara kanmayı yeğledik. Simidin susamına laf edip, frambuazlı bilmem ne yemenin endamına kapıldık. Jan Jan’lı kol saatleri sonra… Zaman bu kadar da umurumuzda değilken hem de… Rakamlar arasında boğduk, boğulduk… İsmet Bey’in bir sözü var: “El alem ne der? Diye koca bir Put vardır!” O putun etrafına yerleştirdik çok şeyi. Hepimiz fiyaka peşindeyiz, yalan mı? Efendim neymiş? Başımızı sokacak bir evimiz… Geç bunları geç! Saydım, tam 42 senedir aynı terane. Heeeep aynı nane! Züğürt Ağa filmindeki Şıh hazretlerinin cennetten tapu verdiğine inanan ahaliden ne farkımız var? Bizim cennetimiz burası olmuş. Her insan cennetini bulmaya çalışıyor dünyadayken. Hem de deniz kenarında falan. O yüzden de cehenneme dönmesi kolay oluyor buraların.
 
Bizim oralarda hayat çok pahalı... Sanki başka yerlerde farklı. Paha dediğin, dün başka, bugün başka, yarın bambaşka zahir... Ah, çok afedersiniz! Çok! Yani olması gerekenden fazla af diliyorum! Kabahatimizin cüssesi geniş, ensesi kalın ben ne yapabilirim? Öyle ince, pileli falan değil, abana gibi hem de. Ama bir yandan da cami avlusuna bırakılmış ve o andan itibaren Allah‘tan başka kimsesi olmayan bir çocuk gibi. Vallahi öyle! Üst üste, yan yana, kol kola…. Hep beraber. Hiç ayrılmazlar birbirlerinden. Hatta kaçsa bile biri, hemen kovalar öteki. Yalnız kalmak yok!..
Adalet!... Adalet duygusu; evet duygusu! Adalet bir duygu aslında. Bir, sancı! “Vicdan denilen sürgünüz biz! Bir çiçeği dahi koparamayacak ellerimiz vardır bizim!” Duvardan Seken Her Kurşun, bizim kalbimize saplanır. Bir yandan da böyle haller içindeyiz işte! Namludan çıkan kurşundur bizim sevdamız. Yoksa yiv ve set görmemiş kurşun bize ne yapabilir ki? Uzaktan korkutur belki, hepsi o! Ama, korkmaktan korkmuyorsan, o korkunun bir zararı da olmaz, meraklanma!... İşte o adalet, ne zaman ortadan kaybolsa, geceleri uyku tutmuyor. Hoş, hep kayıp ya… O yüzden bu sabaha kadar beklemeler!
 
Bizim mahallede sabah ezanı ile ışığı sönen bazı evler var! Yarın savaş çıksa, oralara sığınabilirim. Ama onlar beni alır mı? Onu bilemem. Hem ne demişler, sığınanın bir yüzü kara, almayanın iki yüzü! Şaka şaka, böyle değildi o söz, ben de biliyorum. Ama bundan sonra, benim için, böyle! Çünkü bana lazım olan bu. Benim işime gelen bu! Benim adaletim de bu! Toplum vicdanından bana ne? Üstelik hangi toplum? Kimin toplumu? Kim topladı bunları bir araya? Neden toplandılar koca koca evlerin içine, doluştular? Bana sordular mı? Kime sordular? Tamam tamam, “Sen kimsin ki?' Diye bağırmanızı duymuş kadar oldum… Oldum da; siz kimsiniz ki bana bağırıyorsunuz? Sesinizin yüksekliği, karakterinizin boşluğunda yankılanıyor! Haber vereyim, uyandırayım dedim. Bu da benim vazifem olsun. Olsun olsun! Zaten olan olmadı mı? Zaten ölen ölmedi mi? Kalan sağlar da bizim değil? Eee? Mesele ne? Kalan sağların senin olduğunu bir düşünsene? Aman Ya Rabbim! Bir yığın masraf çıktı başımıza!... Dediğinizi duyar gibiyim!... Öyle! 
 
Kar - Zarar; maliyet hesabıyla geçen ömür, ne diyecekti başka!