Dolar 32,2005
%0
Euro 35,0008
%-0.02
Altın 2.515,030
%0.57
Bist-100 10.716,00
%0.68

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Erdoğan ile Esad telefonda görüşebilir mi?

Türkiye Gazetesi’nde 9 Ağustos tarihli Yılmaz Bilgen haberinin detayında; Türkiye’nin, Tahran ve Soçi görüşmelerinde; Türkiye, Rusya, İran ve Esad rejimi ile birlikte, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla, PKK terör örgütü uzantısı korsan bir devlet yapılanmasına karşın müşterek harekât teklifinde bulunulduğu yer alıyordu. Bu haberin iktidara yakınlığı ile bilinen bir gazetede yapılması normal olarak dikkat çekti ve bu haber üzerine çeşitli derecelerdeki muhalif yayın organları, haberler yapmaya başladılar. Tabii ki burada ne Türkiye Gazetesi’nin haberini, ne de çeşitli derecelerdeki muhalif yayınların bunu haber yapmasını konu alacak değilim. Bence burada asıl irdelenmesi ve üzerine düşünülmesi gerekilen ana konu Erdoğan-Esad görüşmesi.  

İzmir Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, ‘Türkiye Kurutuluş savaşından bu yana, havada, karada ve denizde en büyük egemenlik mücadelesini veriyor’ ifadesini burada kullanmamız gerekiyor. Doğu’da, Azerbaycan-Ermenistan gerginliği, Türk Devletler Konseyi ve Türk dünyası açısından özel bir ilgi istiyor. Güneyde, Kuzey Irak ve Suriye’de ciddi bir terör uzantısı, devlet yapılanması söz konusu. Bu yapılanma sadece Kuzey Suriye ve Irak ile sınırlı kalmayıp Türkiye’nin de Güney bölgelerini tehdit eden bir unsur haline geliyor. Bu durum da, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor.

Güney’de Doğu Akdeniz, münhasır ekonomik bölgelerinde, Türkiye kendi Mavi Vatanı’ndan çıkarılmak isteniyor ve Erdoğan’ın da dediği gibi, ‘Doğu Akdeniz’deki her türlü enerjide, Türk Milleti’nin hakkı vardır’ ifadesine rağmen Türkiye’de yaşayan iktidar yanlısı muhalif, seksen milyonun hakkını gasp etmek istiyor. Mavi Vatan işgal edilmek isteniyor. Bu da Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir unsur haline geliyor. Batıda Yunanistan gibi büyük bir sorunumuz var. ABD’nin tarihinin en büyük askeri ve silah yığınağını yaptığı Yunanistan’ın, ana karası ve adalarda, hem uluslararası anlaşmalar çiğneniyor, hem de 6 mil olan deniz alanını 12 mile çıkarmak gibi bir hayal ile Türkiye kendi ana karasına hapsedilmek isteniyor. ABD’nin askeri yığınağı ile birlikte Türkiye’nin Batı bölgesi ciddi bir tehdit altına giriyor. Bu durum da Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eder hale geliyor.  

Genel olarak coğrafyamıza baktığımızda, ülkeyi bir toprak bütünlüğü tehdidi ile sarmış tehlikeler girdabının tam ortasındayız.

Suriye savaşı çıktığından bu yana Türkiye’nin Esad ile ilişkilerinin tamamen kopartılmasını hiçbir zaman doğru bulmadım. Türkiye olarak Esad ile ilişkilerimizi devam ettirebilseydik, en azından belki de Esad rejimini İran veya Rusya’ya gebe bırakmayabilirdik. Tabii bu benim kişisel fikrim, ama konunun derinliğinde farklı hadiselerin olma ihtimalini de düşünmüyor değilim. Türk Devleti savaşın ilk bir yılı Esad ile ilişkilerini sürdürdü ve ısrarla demokrasi konusunda Esad’a tavsiyelerde bulundu. Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, ‘Esad’ın imzalayıp verdiği kâğıt nerede?’ diye sorulan bir soruyu, ben de bu köşemde yinelemiştim. Bunun cevabını verecek olan stratejik derinlik, şimdi ülkeyi ben kurtaracağım deyip bir ittifakın içine girmiş durumda. Bunun cevabını da gün gelir kendisi verir herhalde. Biz asıl konumuza dönelim.

Suriye savaşı süresince göç politikasını her fırsatta eleştirdim. İnsanı bir durum idi ve canını namusunu bize güvenip gelen kitleleri geri gönderemezdik elbette fakat gelenleri pekâlâ kamplarda ağırlayabilir, kontrolsüz bir şekilde ülkeye yayılmalarına müsaade etmeyebilirdik. Eğer bunu yapsaydık, bugün muhalefetin elindeki Suriyeli Göçmen kozunu da ellerine vermemiş olur, bu kitleleri kullanmak isteyen istihbarat örgütlerine zemin hazırlamazdık. Burada da devletin kendince hesapladığı ya da düşündüğü detayları olup olmadığını bilmediğimden, devletin tasarruf hakkıdır deyip hakkını saklı tutuyorum.

Türkiye Gazetesi’ndeki haberde, Erdoğan-Esad görüşmesi için Ankara’nın henüz erken dediği belirtilmiş ve ayrıca isim verilmeden, bir körfez bir de Afrika’daki bir Arap ülkesinin Şam-Ankara arasında arabuluculuk yaptığı belirtilmiş. Bu durumda bazı muhalif kesimlerden daha önce gördüğümüz tepkiler gelecektir. ‘Bunca zamandır görüşmeyip bugün neden görüşülüyor? Hani Esad’ı devirecektiniz? Ne oldu deviremediniz, şimdi elini mi öpeceksiniz? Esad katildir, neden görüşülüyor? Hani görüşmezdiniz ne oldu? Mısır’la aynı sonuç, BAE ile aynı sonuç, şimdi de Suriye ile aynı sonuç’ ifadelerle eleştiriler olacaktır. Fakat hiçbir aklıselim devlet işleyişi hakkında zerre kadar  fikri olan biri bu eleştirilere kulak asmadığı gibi yanaşmaz da.

Hep söylenen, ‘Devletlerin dostu olmaz, çıkarı olur. Dün aranızın kötü olduğu ülkeyle bugün menfaatleriniz örtüşür dost olursunuz’ sözü akla gelir. Eğer bu mantıkla hareket etmemiz gerekseydi, Birinci Dünya savaşından sonra, Almanya hariç Avrupa’daki ülkelerle hala görüşmüyor olmamız gerekecekti. Sözün kısası, bugün Türkiye ile Suriye menfaatleri örtüşüyorsa, devlet düzeyindeki görüşmeler de olmalı hatta olması gerekir. Zaten son beş yıldır istihbarat düzeyinde görüşmelerin devam ettiği söyleniyordu. Bu görüşmeler bürokratik görüşmelere dönüşmesi ve siyasi iş birliğine kadar götürülmesi kadar doğal ne olabilir ki? Neticede ortada Suriye ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü tehlikesi var. ABD’nin ısrarla Kuzey Irak ve Suriye’de kurdurmaya çalıştığı terör devletine karşı, Suriye ve Türkiye’nin birlikte hareket etmesi doğal bir reflekstir kaldı ki kaçınılmazdır.

Türkiye ve Suriye müşterek harekât konusunda anlaşması durumunda, Suriye’deki güvenli bölgeler ve Türkiye’deki mülteci sorunun büyük bir kısmı da çözülmüş olacak. Bu hadisenin siyasal getirisi de olacaktır elbet. Muhalefetin elindeki mülteci kozu kaybolacak. Bu birliktelik bölge barışına da katkı sağlayacağı aşikâr.Bu durumda asıl dikkat edilmesi gereken şey ise, böylesi bir anlaşmaya karşı çıkacak olan kesim. Bu durum kimin işine gelmez? Binlerce tır silahla donatılan terör guruplarının dağıtılması kimin işini zora sokar? Bu soruların cevaplarının verildiği nokta bu birlikteliği sabote edebilmek için elinden geleni yapacaktır neticede. Kimse kusura bakmasın ve yanlış da anlamasın çok net söylüyorum, bu gelişmeye muhalif her düşünce ve birey aynı mantığa hizmet ediyor demektir.

Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin rolüne baktığımızda, Suriye’deki bu sorunun çözümünde de Türkiye’nin uluslararası arenada saygınlığı bir kat daha artacaktır. Suriye’deki sorunun çözümü, Türkiye içindeki mülteci sorununun çözümüne hizmet edeceği için devlet enerjisini Suriye’de değil de Yunanistan’ın provokasyonlarına daha rahat ayırabilecektir. Türkiye, Rusya, İran ve Esad rejimi müşterek harekât planlaması demek, çok net bir şekilde ABD’nin Ortadoğu’dan kovulması demektir. Türkiye’nin dünya üzerinde ABD’ye karşı büyük bir hamle yapması demektir. Temennim odur ki, bu haberin doğru olması ve bölge halklarının barış içinde yaşamasının önünü açmasıdır.